Lizbon da İstanbul gibi 7 tepe üzerine kurulmuş. Tramvaylar...
KALDIRIMLARA BAKIN
Portekiz’in diğer Avrupa ülkelerinden farklı olduğunu belirterek başlayalım. Lizbon'da en çok etkilendiğim kısım kalker taşından yapılmış sanat eseri kaldırımları. Hepsi kübik şekilde kesilmiş milyonlarca kalker taşından oluşan kaldırımlar 19. yüzyıldan kalma. Portekizliler kaldırım taşlarının kayganlığından biraz şikayetçi olsalar da şehrin havasını değiştiren en büyük unsur olarak bugüne kadar gelmeyi başarmış. Tejo nehrinin Atlas Okyanusuna döküldüğü kıyıda yer alan Lizbon’a yakışır şekilde bazen deniz dalgasını, bazen de bir deniz canlısını veya bir çiçek motifini bu kaldırım taşlarında görmek mümkün.Portekizlileri bilmeyiz ama, biz kendi adımıza bu kaldırımlara hayran kaldık.
Lizbon Portekiz’in başkenti ve en büyük şehirlerinden biri nüfusu yaklaşık 3 milyon. Bu size Portekiz’in büyüklüğü hakkında bir bilgi verir sanırım. Lizbon’u yürüyerek çok rahat dolaşabilirsiniz. Oldukça yumuşak ve tam Akdeniz iklimine sahip. Ocak - Mart aralığı dışında neredeyse her mevsim ziyaret edebilirsiniz.
SARI SARI TRAMVAYLAR
Lizbon’da ikinci dikkatimi çeken ayrıntı sarı renkli tramvayları. 1873 yılından beri tramvaylar neredeyse bütün şehri dolaşarak ulaşıma katkıda bulunuyor. Bir tam gün geçerli bilet alıp 28 numaralı tramvaya binerek harika bir şehir turu yapabilirsiniz.
Alfama eski şehrin bulunduğu bölge. Burada Tejo nehrini gören oldukça güzel bir seyir terası mevcut. 1755 yılında gerçekleşen büyük depremde en az hasar alan bölge burası. Bu nedenle Alfama şehrin hala en güzel ve en nostaljik bölgesi. Dar sokaklarda oluşan bölgede karşılıklı evlerin kapıları birbirlerine açılıyor. Burada halen sokakta yaşam ve komşuluk ilişkisi olması bizim için çok şaşırtıcıydı. Hatta Mardin’i hatırlatan bazı yerlerinde zarif kemerli geçitlerle birbirine bağlanan sokaklar mevcut. Burada dolaşıp minik kahve dükkanlarında kahve içmek çok keyif verici. İlginç başka bir ayrıntı da sokak asansörleri. Turistler önünde uzun uzun kuyrukta bekliyorlar. Biz çok beklemeyi göze alamadık; ama mutlaka görüp bir kaç kare fotoğrafını çekmelisiniz.
YEDİ TEPE LİZBON
Lizbon da İstanbul gibi 7 tepe üzerine kurulmuş. Tramvaylar da bu dar ve yokuşlu tepelere tırmanıyor ve iniyor. Alfama’da yukarıdan gördüğünüz okyanus kenarına inmek isterseniz 15 numaralı tramvayla Belem’e gidebilirsiniz. Burada Portekizli’lerin denizcilikteki başarısını gösteren büyük bir heykel ve hemen ardında Avrupa’nın en uzun muhteşem bir asma köprü olan 25 Nisan Köprüsü ilk göze batan ayrıntılardan. Köprü Golden Gate köprüsünü andırıyor. Ancak burada görmenizi en çok tavsiye edeceğim iki yapı daha var. İlki okyanusun içine inşa edilmiş olan Belem Kulesi. Şehri düşman saldırılarından korumak için yapılmış bu kulenin kara ile bağlantısı tahta bir köprü ile sağlanıyor. Gel git zamanlarında kule bazen karada kalıyor bazen de okyanusun içerisinde. Diğeri ise Belem Kulesine çok yakın olan ve UNESCO dünya mirası listesine alınmış Jarenimos Manastırı.Oldukça göz alıcı bir mimariye sahip olan bu Manastır da fotoğraf çekmek isteyenler için mutlaka ziyaret edilmesi gereken bir yer.
FADO DİNLEYİP AĞLAMAK
Portekiz denince akla gelen şeylerden biri de Fado. Bu müzik 19. Yüzyılda Portekiz’li balıkçılar tarafından söylenen biraz ağır ve bazen melankolik olan şarkılardan oluşuyor. Buraya kadar gelmişken Fado dinlemeden gidilmez. Hemen bir Fado barda rezervasyon yaptırıp dinlemeye gittik. Gitar eşliğinde oldukça keyifli şarkılar dinledik, maliyetini fazla düşünmeyin, içecek dahil 10 Euro civarında bir para ödüyorsunuz. ve yaklaşık. Birkaç yer adı vermek gerekirse O Faia, Clube De Fado, Adega Machado, Cascais Em Fado ve A Severa gidebileceğiniz en güzel yerlerden bazıları.Bu hüzünlü şarkıları dinlerken biz de melankoliye kapıldık, gözlerimiz dolmadı desek yalan olurJ
Ne yenir kısmında Portekiz’in meşhur bir tatlısından bahsedelim. Yuvarlak şekilli milföy hamurundan yapılmış ve içinde hafif bir kreması var, adı Pastel De Nata. Bu leziz tatlıyı denemeden ülkeden ayrılmayın deriz…