Ayasofya dünyanın hem en eski katedrallerinden biridir. Ayrıca dünyanın dördüncü büyük kilisesi olarak öne çıkar. Katolik mezhebine ait görkemli mabet, Hristiyanlık inancında üstün tutulan bu cemaate ait sayılmıştır. Bu nedenle, Roma tarihi boyunca Hristiyan aleminin merkezi rolünü üstlenmiş ve Piskoposların başı olan “Papa”nın liderlik ettiği “Başpiskoposluk Makamına” bağlı kalmıştır.
Ayasofya, Osmanlı İmparatorluğu’nun 7. padişahı Fatih Sultan Mehmed Han’ın (II.Mehmed) İstanbul’u almasıyla birlikte, “Feth”in sembolü kabul edilerek cami olarak kullanılmaya başlanır. Dünya sanat ve mimarlık tarihi bakımından büyük önem taşıyan yapı, İstanbul için oldukça kıymetli bir hazine değerine sahiptir.
Ayasofya’nın 916 yıllık kilise devrini kapatan İstanbul’un Fetih döneminin ardından, Osmanlı döneminde gerçekleştirilen çalışmalar ve Mimar Sinan’ın ilave ettiği minareler ile güçlendirilen yapı, 482 yıldır cami işlevi görür.
1453’ten beri Müslümanların görkemli ibadethanesi pozisyonunu koruyan İstanbul’un incisi Ayasofya, Hıristiyan ve İslam aleminin harmonisini gözler önüne serer. Batı ve Doğu sentezi olarak eşsiz bir mimari ortaya koyan sanat eseri, “İstanbul’un Tarihi Alanları” başlığı altında UNESCO’nun Dünya Mirası Listesi’nde yerini almıştır. Aynı zamanda Dünya’nın 8. harikası listesindeki yerini koruyan yapı, mimari alanında ortaya konulan büyük bir projenin eseridir.
Siz de İstanbul gezilecek yerler listesinde ilk sıralarda yer alan ve şehrin şanlı tarihini yansıtan başta Ayasofya olmak üzere pek çok mekânı Coral Tatil rehberliğinde ziyaret edebilir, eşsiz bir atmosferde unutulmaz deneyimler yaşayabilirsiniz.
İstanbul’un Avrupa Yakası tarafında yer alan Ayasofya Camii, Fatih ilçesi sınırlarında kalan Sultanahmet semtinde yer alır. İstanbul’un oldukça merkezi bir lokasyonunda olması bakımından, İstanbul’un tüm lokasyonlarından Ayasofya’ya ulaşım sağlamak mümkündür. Ayasofya Müzesi’ne gitmek için bulunduğunuz semtten, Kabataş-Eminönü istikametine hareket eden ulaşım araçlarını tercih edebilirsiniz. Otobüs, vapur, Marmaray hatları ile gerçekleştireceğiniz yolculuk sonrasında Ayasofya’nın bulunduğu Sultanahmet semtine direkt erişebilir ya da tramvay aktarması ile ulaşımı kolayca tamamlayabilirsiniz.
Sanatsal bir bakış açısıyla incelendiğinde görenleri kendisine hayran bırakan Ayasofya, Bizans İmparatoru I. Justinianus’un isteğiyle İstanbul'da inşa edildi. M.S. 532 ilâ 537 tarihleri arasında inşa edilen yapıt, Anthemios ve İsidoros tarafından ortaya çıkarılmıştır. İki heyecanlı mimar, yenilik ve dayanıklılık adına çalışmalara başladıklarında, bu şaheserin dünyanın 8. harikası olacağından henüz habersizlerdi.
Bizanslı mimarlardan Anthemios, günümüzde Aydın şehrinin kuzeyinde antik kent olarak belirlenen Tralleis’te doğdu. Mimar olarak anılmadan önce Konstantinopolis'te geometri alanında profesörlük yapan Anthemios, mühendislik ve matematik konularında da çalışmalar yapmıştır. I. Justinianus, Ayasofya’nın üçüncü kez inşa edilmesi için Anthemios’u görevlendirerek, tarihi yapının günümüzdeki halini almasına önemli katkı sağladı. Mimarlık deneyimine Ayasofya Katedrali ile başlayan ve başka yapıtı bulunmayan sanatçının ölümünden sonra Ayasofya inşası, yardımcısı tarafından devam ettirildi.
Geometri alanından mimarlık alanına yönelen diğer sanatçı İsidoros, Aydın’da antik bir liman kenti olan Milet bölgesinde yaşamıştır. Doğu Romalı mimar, meslektaşı Anthemios ile Ayasofya'nın mimarisini planlayarak uyguladıkları yenilikçi teknikler sonucunda büyük bir mühendislik başarısı ortaya koymuşlardır. Mimaride çığır açan Ayasofya’nın büyük kubbesi, bulunduğu dönemdeki en geniş kubbe olarak hatırlanır.
Ayasofya ilk olarak ‘’Megale Ekklesia’’ yani ‘’Büyük Kilise’’ adını almıştır. Günümüzdeki ismi ise 5. Yüzyıl’da belirlenmiştir. Doğu İmparatorluğu’nun ihtişamını artıran katedralin adı iki kelimenin birleşmesiyle oluşmuştur. Ayasofya kelime anlamına bakıldığında, ‘’Aya’’ sözcüğünün anlamı ‘’Kutsal’’ demekken, ‘’Sophos’’ sözcüğünden türetilen ‘’Sofya’’ ise Grekçe’de ‘’Bilgelik’’ manasını taşır. Bu kelimelerin birleşmesiyle de ‘’Kutsal Bilgelik’’ anlamı çıkar.
Ayasofya'nın camiye dönüşme süreci, tarihî bir geçmişe sahiptir. Farklı dönemlerde yaşanan olaylar silsilesi sonucunda I. Justinianus hükümdarlığında son kez mimarî açıdan şekillenmiştir. Ayasofya uzun yıllar boyunca Bizans İmparatorluğu'nun ana kilisesi olarak hizmet vermiştir. 29 Mayıs 1453'te gerçekleşen İstanbul'un fethi hem tarihî hem de kültürel açıdan bir dönüm noktasıdır.
Osmanlı Devleti'nin padişahlarından Fatih Sultan Mehmet Han, İstanbul'u fethettikten sonra Ayasofya'nın statüsünde değişiklik yaptı. Bu eşsiz yapıyı camiye dönüştürerek dünya tarihine damgasını vurdu. Ayasofya, fetihten itibaren uzun bir süre boyunca İslam dünyasının dinî ve mimarî açıdan önemli merkezlerinden biri oldu.
İstanbul'u kaybederek büyük bir yenilgi alan Roma İmparatorluğu zamanında inşa edilen yapıt, ihtişamı ile adeta bir simge haline gelmiştir. Fatih Sultan Mehmet'in Ayasofya'yı camiye dönüştürme kararı Osman İmparatorluğu'nun gücünü arttırmış ve İslam'ın zaferini sembolize etmiştir.
Ayasofya'nın camiye dönüşme sürecinde mimarî değişikliklere gidildi. Yapıya minareler eklenerek geleneksel cami mimarisine uygun bir görünüm kazandırıldı. Yapının iç mekânına gelindiğinde, İslam ibadetine uygun olması için düzenlemeler yapıldı. Osmanlı mozaikleri ve süslemeleriyle yapıtın iç mekânı zengin bir görünüme kavuşturuldu. Ayasofya, Osmanlı döneminde önemli dinî ve devlet törenlerine ev sahipliği yapmıştır.
Ayasofya'da İslam ibadetine uygun yenilikler yapılması, Müslüman aleminin gönlünü fethetmiştir. Ayasofya Camii hakkında bilgi edinerek ibadet yerinde keyifli bir gezi deneyimi yaşayabilirsiniz. Ayasofya’nın cami olduktan sonra eklenen bölümlerini şu şekilde inceleyebilirsiniz:
Camilerin içine yapılan Mihrap, kıble yönünü gösteren özel bir niştir. 19. Yüzyıl’da yapılan mihrapta altın yaldızın yoğun bir şekilde uygulandığını görebilirsiniz. Ayrıca mihrabın sağ ve sol duvarında önemli hattat ustalarına ait eserlere de rastlayabilirsiniz.
Cami mimarisinde önemli bir yer tutan minber, Cuma hutbelerinin verildiği ve özel günlerde konuşmaların yapıldığı bir kürsüdür. Ayasofya'nın cami olarak kullanılması sonrasında eklenen minber, Osmanlı mimarisine uygun bir şekilde tasarlanmıştır. Sultan 3. Murat döneminde yapılan minberin mermer işçiliği 16. Yüzyıl’da Osmanlı döneminin mimariye verdiği değeri de anlatmaktadır.
Hat sanatı, Arapça yazı karakterlerinin estetik bir şekilde kullanılmasıyla oluşturulan yazı sanatını ifade eder. İslam kültüründe önemli bir yere sahip olan hat sanatı, cami içindeki duvarlarda veya özel levhalarda kullanılarak kutsal metinlerin estetik bir biçimde sunulmasını amaçlar. Büyük Hat Levhaları, Ayasofya'nın iç mekânındaki atmosferi zenginleştirerek, caminin Osmanlı dönemine ait geleneksel İslam çizgisine uyum sağlamasına yardımcı olur.
Ayasofya'nın camiye dönüştürülmesi sürecinde yapılan bu hat levhaları, Ayasofya'nın cami olarak kullanılmaya başlanmasıyla birlikte eklenmiş ve yapıya geleneksel sanatın kendine özgü unsurlarını katmıştır. Mihrap çevresi, kubbe altları ve diğer önemli alanlar, bu hat levhalarının vurgulanmasında öne çıkan bölgelerdir.
Muvakkithane, Osmanlı döneminde cami ve medreselerin vakitlerini belirleme ve ilan etme görevini üstlenmiştir. İslam kültüründe günün beş vakit namaz saatlerini belirlemek önemlidir ve muvakkithane bu amaca hizmet eder. Sultan Abdülmecit’in Fossati kardeşlere yaptırdığı muvakkithanenin bulunduğu yerde, Bizans dönemine ait bir saat kulesi yer alıyordu.
Hünkâr Mahfili, cami içinde padişahların ibadet etmesi için ayrılan özel bir mekândır. Bu mahfil, genellikle cami içinde yüksek bir konumda yer alır ve padişahın ibadetleri sırasında özel bir görüş açısı sunar. Ayasofya'nın camiye dönüştürülmesi ile birlikte, Osmanlı dönemine ait mimarî öğelerin eklenmesi gerekti.
Hünkâr Mahfili, Ayasofya Camii’nin iç mekânında özel bir alanın tasarlanmasını içeriyordu. Padişahlara özel hazırlanan alan, sürecin önemli bir parçasını oluşturduğu için Osmanlı dönemine özgü mimarî anlayışın ve Ayasofya’nın cami kimliğinin güçlenmesinde önemli bir yere sahiptir.
İstanbul’un şanlı zaferinin simgelerinden biri olan Ayasofya’ya kazandırılan I. Mahmud Kütüphanesi, caminin eğitim ve kültürel hizmetlerini desteklemeyi amaçlamıştır. Kütüphanenin temel amacı, cami ziyaretçilerine ve öğrencilere hitap eden bir eğitim ve kültür merkezi oluşturarak İslam ilimlerini teşvik etmek ve yaymaktı. 18. Yüzyıl’ın ortalarında, 1739-1740 yıllarında Ayasofya Camii içine eklenmiştir. Padişah I. Mahmud'un bu kütüphaneyi Ayasofya'ya kazandırma girişimi, Osmanlı kültüründe bilim ve eğitime verilen önemi yansıtıyor. Osmanlı döneminde kullanılan el yazması eserler, nadir eserler ve döneme ait önemli yazılı kaynaklar burada muhafaza edilmiştir.
I. Mahmud Kütüphanesi, Ayasofya'nın cami olarak kullanılması sonrasında eklenen önemli bir kültürel ve eğitim merkezi olup, Osmanlı döneminin entelektüel birikimini günümüze taşımaktadır. Bu kütüphane, Ayasofya Camii'nin sadece ibadet yeri olmanın ötesinde bir kültür ve eğitim merkezi olma misyonunu yansıtmaktadır.
Uzun bir tarihe sahip olan Ayasofya adını duyanların aklına önce İstanbul, İstanbul denilince de Ayasofya gelir. Fatih Sultan Mehmet Han’ın zaferiyle İstanbul’a kazandırılan Ayasofya’da Osmanlı padişahlarının türbeleri de bulunuyor. II. Selim, I. Mustafa, Sultan İbrahim, III. Murad, III. Mehmed Türbeleri, camiye girişin sağında ve dış alanında bulunuyor. Ayrıca Şehzadeler Türbesi de Ayasofya’dadır. Topkapı Sarayı’na gidilen istikamete ulaşarak padişahların türbelerini ücretsiz ziyaret edebilirsiniz.
Çocuklara ibadet, ahlak bilgileri ve iman konularının öğretildiği bir eğitim yeridir. Geleneksel öğretim tarzı ile temel eğitim veren sıbyan mekteplerinden bir tanesi de Ayasofya'dadır. 1742'de 1. Mahmut tarafından Ayasofya külliyesinde inşa edilen sıbyan mektebi taşın ve tuğlanın eşsiz mimarî özellikleriyle kullanıldığı iki katlı bir binadır. Günümüzde sergi salonu olarak işlem gören yapıda çeşidi toplantılar da yapılmaktadır.
Tarihi Yarımada Sultanahmet'te yer alan Ayasofya Camii yüzyıla damgasını vuran ve günümüze kadar varlığını gösteren önemli bir eserdir. Yüzyıllardır ayakta kalmayı başaran bu tarihi yapı 3 kez inşa edilmiştir. Bunun sebebi, tarihi yapının yangın ve isyan gibi olaylarla ağır hasar almasıdır. Kilise olarak kullanılmaya devam etmesi için Bizans döneminde son kez inşa emri veren 1. Justinyen’in bir hedefi daha vardı: Kudüs’te bulunan ibadet yerinden daha büyük bir yapıt ortaya çıkarmak.
Dünyada bulunan en önemli mimarî eserlerden biri olan Ayasofya’nın tarihini inceleyerek eserin neden üç kez inşa edildiğini öğrenebilirsiniz.
Roma İmparatorluğu, Hristiyanlığı resmî din ilan ettikten sonra ibadet yeri olarak Ayasofya Kilisesi inşa edilmeye başlandı. I. Konstantin'in emriyle yapımı başlanan Ayasofya'nın tamamlanması ise 337-360 tarihleri arasında gerçekleşmiştir. Oğul II. Konstantin tahtayken inşası biten Ayasofya Katedrali’nin 15 Şubat 360 tarihinde açılışı gerçekleşmiştir. Ayrıca birinci Ayasofya tamamlanana kadar Aya İrini Kilisesi katedral görevi görmüştür.
İlk Ayasofya'nın sütunlu bazilika hali, Latin mimarisinin geleneksel çizgilerini taşıyordu. Büyük bir ihtişama sahip birinci Ayasofya'nın çatısı ahşaptı ve ön kısmında bir Atrium vardı. Katedral, açılmasından yaklaşık 40 sene sonra 20 Haziran 404 tarihinde yakılmış, büyük tahripler almıştı. Bu durumun sebebi ise Konstantinopolis Patriği’nin İmparatoriçe ile çatışıp sürgüne gönderilmesinden dolayı çıkan isyanlardı.
İsyanlar yüzünden yakılıp yıkılan ilk Ayasofya'nın bulunduğu yere Bizans İmparatoru II. Theodosius tarafından ikinci bir katedralin yapım emri verilmişti. 10 Ekim 415'te açılışı gerçekleşen ikinci Ayasofya mimar Rufinos tarafından yapılmıştır.
İlk kilisedeki gibi ahşap çatı, beş nef ve bazilika vardı. İkinci Ayasofya da bir ayaklanma sonucunda yakılıp yıkılmıştır. Bu ayaklanma 532 yılında gerçekleşen “Nika Ayaklanması”dır. I. Justinianus’un tahttan inmesini hedefleyen ayaklanma, şehire de büyük derecede zarar vermişti.
Halk ayaklanmasının Ayasofya'ya verdiği ağır tahribattan kısa bir süre sonra İmparator I. Justinianus, kilisenin tekrar inşa edilmesini istedi. Bu sefer yaptırmayı planladığı kilisenin önceliklerden daha büyük, farklı ve eşsiz bir yapı olmasını istedi. İsidoros ve Anthemius Ayasofya'nın ihtişamlı günlerine geri dönmesi için görevlendirilmişti.
Diğerlerinden farklı olarak yeni malzeme üretimi yerine, imparatorluğa ait yapılardan yontulmuş malzemeler kullanılmıştır. Bu teknikle Ayasofya'nın inşası hız kazanmıştı. Ayrıca üçüncü Ayasofya'nın yapımında 10.000’in üzerinde kişinin çalıştığı söylenir. 537 tarihinde İmparator Justinianus, büyük bir hırsla yaptırdığı Ayasofya'nın açılışında şu sözleri de söylemiştir: “Ey Süleyman! yendim seni.”
Üçüncü Ayasofya Bizans İmparatorluğu'nun simgesi haline gelmişti. Fakat uzun bir vakit geçmeden depremler sonrasında doğu yarım kubbe ve ana kubbede çatlaklar oluştu. 558 yılındaki depremde ise ana kubbe tamamen çöktü. Mimar İsidorus’a tekrar görev verilerek restorasyon çalışmaları başladı.
562 yılında tamamlanan Ayasofya daha sonra 859'da gerçekleşen yangınla ve devamındaki depremler nedeniyle ağır tahribatlara uğradı. Ayrıca Ayasofya'nın yapıldığı tarihlerle yakınlık gösteren Küçük Ayasofya da ziyaretçilerden yoğun ilgi görür. Ayasofya mimarisi ile oldukça benzer olan eserin adı Osmanlı döneminde bu şekilde belirlenmişti.
Tarihin tozu sayfalarında yerini alan Küçük Ayasofya'nın geçmişi I. Justinianus’un, amcasına karşı yaptığı bir ayaklanma sonucunda cezalandırılması ile ilişkilidir. İmparator, azizlerin onun lehine yaptığı tanıklık sayesinde kurtulur. Sonuç olarak I. Justinianus da kendisini kurtaran azizlerin adına Küçük Ayasofya’yı yaptırır.
Ayasofya,Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün emriyle 1935 yılında müze olarak kullanılmak üzere açıldı. Bu dönemde cami olarak kullanımı sona erdi. Bir süre sonra alınan kararla 2020 yılında Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın imzasıyla Ayasofya tekrar cami olarak kullanılmaya başlandı.
Yüzlerce yıl boyunca İstanbul’a tanıklık eden Ayasofya’yı İstanbul tatili planınıza mutlaka ekleyin! Ayasofya'nın hikayesi İstanbul'un tarihî yarımadasında başlar. Tarih boyunca nice durumlara ev sahipliği yapan Ayasofya birçok farklı döneme tanıklık etmiş muazzam bir yapıdır. İlk olarak Bizans İmparatoru I. Justinianus tarafından MS. 537 yılında kilise olarak inşa edilen Ayasofya, zamanla cami ve müze olarak da kullanılmıştır. Ayasofya'nın mimarî özellikleri, tarihsel ve kültürel önemiyle birlikte incelendiğinde derin bir anlam taşır.
Ayasofya mimarî yapısı, geniş kubbesi ve benzersiz tasarımıyla dikkat çeker. Ana kubbe, 31 metre çapında ve 55.6 metre yüksekliğindedir. Ayasofya bu ölçülerle dönemindeki en geniş kubbeli yapı olma özelliğini taşır. Kubbenin üzerindeki pencere dizileri, içeriye doğal ışığın girmesine olanak tanır ve yapıya mistik bir atmosfer katar.
Mimar Sinan, Osmanlı İmparatorluğu'nun en ünlü mimarlarından biriydi ve Ayasofya'nın Bizans mimarisi, kubbe sistemleri ve büyük iç mekânı , onun kendi eserlerinde etkiler bıraktı.
Kubbe Mimarisi: Ayasofya'nın büyük kubbesi, mimari açıdan büyük bir başarıdır ve bu özellik, Mimar Sinan'ın eserlerinde de görülebilir. Sinan, kubbe yapımında yeni teknikler geliştirmiş ve kendine özgü bir stil oluşturmuştur. Süleymaniye Camii'nin kubbesi gibi eserlerinde Ayasofya'nın etkisi gözlemlenebilir.
Geniş Kubbeler ve Büyük Alanlar: Ayasofya'nın geniş iç mekânı , Mimar Sinan'ın eserlerinde de benzer geniş mekânları görmesine ilham kaynağı olmuştur. Sinan, Süleymaniye Camii gibi büyük camilerde geniş iç mekânları ustalıkla tasarlamıştır.
Doğal Işık ve Aydınlatma: Ayasofya'da kullanılan büyük pencereler ve kubbe altındaki aydınlatma, Mimar Sinan'ın eserlerinde de karşımıza çıkar. Sinan, camilerinde geniş pencereler ve kubbe üzerindeki pencere düzenlemeleriyle iç mekânlara doğal ışık sağlamıştır.
Dinamik ve Asimetrik Yapılar: Mimar Sinan, eserlerinde simetri dışında asimetrik yapıları da benimsemiştir. Ayasofya'nın kubbe destek sistemleri ve iç mekân düzenlemeleri, Sinan'ın asimetrik tasarımlarında etkileyici bir örnektir.
Ayasofya, ihtişamıyla göz kamaştırırken yüzyıllar sonra hiç beklenmedik bir durum yaşamıştır. Dışa doğru bir bükülmenin oluşması oldukça üzüntü vericiydi. Akıllara gelen çare ise payanda eklemekti. Ayasofya'da toplamda 24 adet payanda mevcuttur. bu çıkıntılar zamanla ve Ayasofya'nın durumuna göre hem Bizans hem de Osmanlı döneminde yapılmıştır.
İstanbul'un fethinden sonra Osmanlı topraklarına katılan ve camiye çevrilen Ayasofya'ya ilk kez ahşap bir minare eklenmişti. Günümüze kadar ulaşamayan ahşap minareden sonra 4 adet beton minare yapılmıştır.
Ayasofya'daki mozaikler, yapıya benzersiz bir estetik ve dini derinlik katan önemli öğelerdir. Bu mozaikler, farklı dönemlerdeki kullanımlara bağlı olarak çeşitli değişikliklere uğramış olsa da Ayasofya'nın tarihî ve sanatsal değerini büyük ölçüde etkilemiştir. Ayasofya'nın mozaikleri, tarih boyunca yaşanan değişimlere rağmen hem Hristiyan hem de İslam kültürlerinin izlerini taşıyan bir sanat galerisi gibidir. Bu mozaikler, ziyaretçilere yapı üzerinden geçmişin zenginliğini ve çeşitliliğini hissettirerek Ayasofya'nın evrimini yansıtır.
Ayasofya'nın içinde bulunan mozaikler, genellikle İsa'nın yaşamına dair önemli sahneleri içerir. Bu mozaikler arasında İsa'nın doğumu, vaftizi, çarmıha gerilişi, dirilişi ve göğe yükselişi gibi temel Hıristiyan inançlarına ait olaylar detaylı bir şekilde tasvir edilmiştir.
Meryem'in hayatına ve İsa'nın annesi olarak rolüne odaklanan mozaikler, duvarlarda ve kubbe içerisinde yer alır. Meryem'in taçlandırılması, İsa ile olan ikonografik temsilleri ve anneliği gibi konular bu mozaiklerde işlenmiştir.
Ayasofya'nın mozaikleri, sadece İsa ve Meryem'i değil, aynı zamanda Hristiyan azizleri ve melekleri de betimler. Bu figürler, kilise geleneğinde önemli olan aziz kültlerini yansıtarak Ayasofya'nın dini karakterini güçlendirir.
Mozaikler arasında Bizans İmparatorları ve İmparatoriçeleri de yer alır. Bu figürler genellikle ayinlere katılırken veya Hristiyan inançlarına uygun olarak tasvir edilmiştir. İmparatorların ve İmparatoriçelerin dini liderliği vurgulanmıştır.
Osmanlı İmparatorluğu'nun Ayasofya'yı camiye çevirmesiyle birlikte, bazı mozaikler kapatılmış veya değiştirilmiştir. İslam sanatının etkisiyle, geometrik desenler ve bitki motifleri gibi yeni öğeler eklenmiştir.
İç kısmının duvarlarını kaplayan mermer bloklarının, büyüklükleri ve eş olacak şekilde ikiye kesilmiş olmaları mimarîye özel bir hava katmıştır. Ayrıca bu blokların simetrik bir şekilde yerleştirilmesi Ayasofya’nın estetik cazibesini artırmıştır.
İç mekân, etkileyici bir planlama ve süsleme anlayışıyla oluşturulmuştur. Ayasofya'nın içindeki sütunlar, farklı antik Roma ve Yunan tapınaklarından getirilmiş olan malzemelerle yapılmıştır. Ayasofya'da bulunan sütun sayısı 107’dir. Mısır, Efes, Lübnan’a bağlı Baalbek gibi tapınaklardan sütunlar getirilmesi yapıya hem estetik bir zenginlik hem de tarihî bir derinlik katmıştır.
Sütun başlıkları dantel işlemeli görüntüsü, sanatsal bir dokunuşun varlığını hissettiren nitelikte. Estetik harikası bu başlıklarda ise bir sır perdesi bulunuyor. İmparator ve imparatoriçeye ait monogramlar var. Ayrıca imza niteliğindeki bu detayları, bazı Bizans eserlerinde görebilirsiniz. Unvanlar ve isimler karışık bir yazı tipiyle mermer oyma stilinde hayat bulmuştur.
İstanbul’un birkaç camiinde Hızır Makamı vardır. Ayasofya’nın tam ortasını belirtmek icin kubbenin altındaki mermere X kazınmıştır. Yapıtın orta noktasında Hızır Makamı’nın olduğu belirtilir. Ayrıca Ayasofya'nın kıblesi Bizans döneminde Kudüs’e doğru dönük olduğu söylenir. Hızır aleyhisselam, Meryem Ana’nın gözyaşlarıyla oluştuğu belirtilen Oyuk Sütun’a başparmağını yerleştirerek Ayasofya’nın kıblesini kâbeye doğru çevirir.
Pandantiflere işlenen 4 melek, altı kanada sahip Serafim Meleği olarak tasvir edilmiştir. Ayasofya Camii'nde kılınan namazlar esnasında melek tasvirleri kapatılır.
Dünyanın merkezi anlamina gelen Ompalyon noktası, imparatorların taç giyme törenlerini yaptıkları alandı. Etrafta bulunan 12 dairenin anlamı 12 havari iken, ortada yer alan büyük daire ise Hz. İsa’yı temsil ediyordu.
Üst galeri de ise dikkat çekenlerden biri de “Viking Yazısı”. Bizans döneminde paralı asker olarak görev yapan Vikingler, nehirler vasıtasıyla Karadeniz’e ve son olarak İstanbul’a ulaşırlar. Vikingli bir askerin mermer küpeş üzerinde, Runi alfabesiyle kazıdığı “Haldvan” ismi bulunur.
Üst galeriye çıktığınızda, Ayasofya’nın dış kısmında yüzyıllar sonra oluşan dışa doğru bükülmeyi hatırlatacak bir durumla karşılaşabilirsiniz. Kimi sütunların eğik olduğunu hemen anlayabilirsiniz.
İstanbul’un incisi Ayasofya’yı keşfe çıkmak isteyenler için İstanbul tatili önemli bir fırsat sayılır. Tarihi zenginliğiyle öne çıkan heybetli yapının eşsiz atmosferinde derin bir yolculuğa çıkarak sanatsal, kültürel ve mimari yönlerini detaylı şekilde inceleyebilirsiniz. Tatil planlarınıza elverişli bir gezi gerçekleştirmek için Ayasofya’nın ziyaret bilgilerini dikkate alabilir, ziyaretinizin gönlünüzce gerçekleşmesini sağlayabilirsiniz.
Ayasofya Camii, ibadethane olması bakımından 7/24 ibadethane olarak açıktır. Giriş çıkış uygulamalarını dikkate alarak Ayasofya’ya ziyaret gerçekleştirmek isteyenler, ezan ve ibadet saatlerinde, namaz kılınan bölümün dışında kalan alanları gezebilir. Yerli ya da yabancı turistler için düzenlenen ziyaretçi giriş ve çıkışları ise belirli saat aralıklarında uygulanır.
Yaz sezonunda Ayasofya’yı gezmek isteyenler için Giriş Saati: 09.00, Çıkış Saati: 19.00 olmakla beraber, gün içerisindeki son giriş saati ise 18.00 olarak belirlenir.
Ancak ibadet vakitleri haricindeki saatlerde hem yerli hem de yabancı turistler tarafından ziyaret edilebilir. Ezan okunmadan bir saat önce ziyarete kapanan camiye, ezanın bitiminden yarım saat sonra tekrar girebilirsiniz. Belirtilen namaz vakitlerinde yalnızca mihrabın bulunduğu namaz kılma bölümüne ziyaretçi girişi sınırlandırılıyor. İbadet saatleri dışında, Ayasofya’nın daha detaylı gezilebilmesi mümkün hale gelir.
İstanbul Ayasofya Camii’nin ziyareti ücretsizdir. Ayasofya, 24 Temmuz 2020 tarihinde, Türkiye’nin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından resmen ibadete açılmıştır. Bu tarihe kadar Katedral olan müzenin ziyaret ücreti 100 TL iken, cami olarak ibadethane olarak faaliyet geçtiği günden itibaren, misafirlerine ücretsiz ziyaret imkânı sunar.
Ayasofya Camii cami olmadan önceki ücretli ziyarete açık olduğu dönemlerde, müze kartla girilebilir iken, cami olduğu 24 Temmuz 2020 tarihi itibariyle, müzeyi ziyaret etmek isteyenlerin Müze Kart kullanmasına gerek kalmamıştır. Ancak gezi programınızda Topkapı Sarayı, Yerebatan Sarnıcı, Galata Kulesi, Dolmabahçe Sarayı ve Beylerbeyi Sarayı gibi müze statüsünde bulunan diğer mekânları gezerken, Müze Kart uygulamasına ihtiyaç duyabilirsiniz.
Ayasofya Camii, İstanbul’un Fatih ilçesine bağlı Sultanahmet semtinde yer alır. İstanbul’un merkezi destinasyonunda olduğu için, Ayasofya’ya tüm lokasyonlardan rahatlıkla ulaşım sağlanabilir. Ayasofya yol tarifi bilgilerinden yararlanarak tarihi mekâna gitmek için bulunduğunuz semti ya da güzergâhı dikkate alarak en elverişli ulaşım yöntemini seçebilirsiniz.
Eminönü veya Aksaray semtlerinin bulunduğu yöne giden otobüslere binenler, bu lokasyonlara geldiğinde aktarma yapmak üzere tramvaya binebilir. Tramvay hattı T1 olan elektrikli raylı toplu taşıma aracına Aksaray durağından binerek Aksaray/Laleli - İstanbul Ünv./Beyazıt - Kapalıçarşı/Çemberlitaş duraklarından sonra gelen Sultanahmet tramvay durağında inip Ayasofya’nın önüne gelebilirsiniz.
Ayasofya Yönüne Giden Otobüs hatlarının Numaraları / Kalkış Lokasyonları ve Varış Güzergâhları şu şekildedir:
Marmaray’ı kullanarak Ayasofya Camii ziyaretine gitmek isterseniz istikametiniz doğrultusunda seçebileceğiniz ulaşım hatları aşağıdaki gibidir:
Yüzyıllar boyunca dünyanın ilgisini çeken bir şaheser olan Ayasofya'yı gezerken her öğün karnınızı doyurabileceğiniz mekânlar mevcut. Bunlardan bazılarına göz atabilirsiniz:
Sultanahmet Camii'nin eşsiz manzarası ile kahvaltı yapmak istediğinizde Sade Kahvaltı size unutulmaz bir menü sunacaktır. Nezih bir çevrede yer alan mekânın fiyatları biraz yüksek olsa da Ayasofya Camii gezisine başlarken kendinizi pozitif hissetmeniz kaçınılmaz. Gitmeden bir gün önce haber vermeniz yeterli. Sadece pazartesi ve salı kahvaltı bulunmuyor.
Turistlerin yoğun ilgisini çeken Seven Hills Restaurant, terası sayesinde hem Ayasofya Camii'ni hem de Sultanahmet Camii'ni görebileceğiniz şık bir mekân. Zengin menüsüyle damaklara hitap eden restoranda serpme kahvaltı seçeneği de mevcut. Tabii Türk kahvesini de unutmamak gerek. Kırk yıl hatırlı Türk kahvesini yudumlarken Ayasofya ve Sultanahmet Camii manzarasını izlemek, ayrıca unutulmaz bir anı olacaktır.
Ayasofya'ya girip de Meşhur Tarihî Sultanahmet Köftecisi’ne uğramadım dememek için gezi planınızı tekrar gözden geçirebilirsiniz. Kredi kartı geçmeyen bu mekânı boş görmek neredeyse imkânsız.