Madrid, Avrupa’nın en güzel başkentlerinden...
Geniş meydanları, görkemli müzeleri, her köşe başı önünüze çıkan tiyatroları, enfes restoranları ve harika mimarisiyle Madrid, Avrupa’nın en güzel başkentlerinden... Sokaklarda gezerken her halinden aristokrat ve emperyal havasını hissedebiliyorsunuz. Söylemesi kulağa komik gelse de caddelerin genişliği o kadar fazla ki, karşıdan karşıya geçerken bayağı bir efor sarfediyorsunuz. Kendilerine Madrilenos diyen şehir sakinleri son derece gururlu ve havalılar. Gezdiğim şehirlerde gıpta ettiğim şeylerin başında müzeleri ve parkları gelir; Madrid bunlardan nasibini fazlaca almış durumda.
Arşınlamaktan yorulacağınız Müzeler, Sokaklar, Caddeler...
Madrid, bugüne kadar gezdiğim en muhteşem müzelere sahip diyebilirim. Genelde hem çok yorulmamak hem de sindirerek keyif alarak gezmek adına her gün bir müze gezdim. Vakit çok kısıtlıysa günde iki müze ve görmek istenilen eserleri hedefleyip gezebilirsiniz.
Museo Nacional del Prado’da kendimi kaybettim diyebilirim. Murillo, Goya, Velazquez ve Sorolla resmen başımı döndürdü. Zaten oldum bittim İspanyol ressamlara hayranım. Prado müzesi dünyanın en zengin koleksiyonlarında bir tanesine sahip. Madrid’i ziyaret etmek için başlı başına sebep diyebilirim. Gezdiğim diğer müzeler arasında Arter Reina Sofya’ da, 20.yy resimlerini gördüm. Picasso’nun Guernica’sı da bunların arasında. Bir diğer keyif alıp gıpta ettiğim müze ise Thyssen-Bornemisza diyebilirim.
Madrid geniş meydanları ve parkları ile öne çıkan bir şehir. Müze gözlemlerimden sonra dinlenmek için parka gidip oturmak benim için çok büyük bir keyif. Retiro park, Quinto de los Molinos ve Plaza de Las Comendadoras nefes alıp doğayla baş başa kaldığım parklar oldu. Avrupa’nın geniş meydanları ve bu meydanlarda vuku bulan olaylar hep ilgimi çekmiştir. Madrid’ in Plaza de Cibeles’ inde tanrıça Kibele’ye adanmış çeşmeyi görebilirsiniz. Şehrin ana meydanı ise Plaza Mayor, 17. yy’dan kalma harika mimarisiyle öne çıkıyor. Şehrin en güzel meydanı ise hiç şüphesiz Plaza de Orient. Ben bu meydanın karşısında bulunan kafelerden birine çöküp kahve mi yudumlamayı tercih ediyorum. Madrid’de birine buluşmak için söz verirseniz bu kesinlikle Puerta del Sol olmalı zira şehir sakinleri burayı tercih ediyor.
Tiyatro, opera ve müzik merakımdan dolayı gezdiğim şehirlerde mutlaka bir tanesini deneyimlemeyi tercih ediyorum. Eğer yapamazsam, opera ve konser binalarını gezip, fikir ediniyorum. Teatro Real’ de ne konser ne de opera yakalayabildim ama gezme şansım oldu. Muhteşem akustiği ile dünyanın sayılı opera salonlarından biri sayıldığını söylemeliyim.
İspanyada Yemek... Aklını kaybettin demek :)
İspanyol mutfağı denince benim için akan sular duruyor. Seyahate çıkmadan önce nerede ne yenir mutlaka araştırıyoruz. Madrid için de araştırma yaptım. Ülkemizde çok fazla bilinmeyen İspanyol mutfağı son derece zengin ve lezzetli. Son yıllarda dünyada yıldızı parlayan İspanyol aşçıların ise sayıları gittikçe artıyor.
Madrid’de otele yerleştikten sonra hemen öğle yemeği için sokağa fırlıyorum. Adresim Casa Lucio. La Latin bölgesinde bulunan restoran inanılmaz popüler bu yüzden rezervasyon gerekiyor. Madrid’de geçirdiğim süre boyunca durmadan yedim diyebilirim. Horcher ve La Trainera gittiğim bazı restoranlar. Benim esas bahsetmek istediğim yer Mercato San Miguel. Yaklaşık yüz senedir ayakta duran üzeri kapalı pazar yerinde tıka basa yiyebilirsiniz. Ben buraya iki kez gittim ve doyamadım. Çeşit çeşit yapılmış mezeler, yemekler ve içkiler aklımı başımdan aldı. Hem öğlen hem de akşam açık olmasına rağmen her daim kalabalık.
Erken gitmekte fayda olduğunu söylemem gerek zira ben ilk gidişimde kalabalık nedeniyle bayağı bir savaş verdim. Madrid’de de diğer Avrupa şehirlerinde olduğu gibi tarihi kafeler mevcut. Cafe Gijon, Circulo de Bellas Artes ve Casa Lhardy benim gittiklerim. Bu kafelerin ortak özellikleri tarih kokmaları ve şehrin sosyo-politik hayatında önemli rol oynamaları. İspanyollar akşam yemeğini oldukça geç yiyorlar diyebilirim. Erken saatlerde yemeğe alışık olanlar restoranlarda tek başlarına yemek zorunda kalabilirler.
Kadınların rüyası, erkeklerin kabusu.... Alışveriş
Alışveriş meraklıları için Madrid cennet sayılabilir. Her tür bütçeye uygun alışveriş yerleri bulunabilmekte. Gran Via, Jose Ortega caddeleri akla ilk gelenlerden. İspanya’dan ne alınır derseniz iş değişir ve ben bu soruya espadril diye cevap veririm. Sıcak yaz aylarında hepimizin giydiği espadrillerin ana yurdu İspanya. Casa Hernanz, Casa Vega ve Antigua Casa Crespo espadril alabileceğiniz bazı adresler. Dükkanların her daim dolu olması sizi yıldırmasın zira sabırla bekleyip biraz da savaşarak istediğinizi alabiliyorsunuz. Antika meraklıları mutlaka El Rastro’ya uğramalı.
Ben Pazar sabah erken saatlerde gidip gezmeyi tercih ettim. Özellikle Micro el Rio Baja ve Alta civarında gezindim. Muhteşem mobilyalar ve objeler gözüme çarptı. Gezdiğim şehirlerde kitapçıları da atlamamaya özen gösteriyorum. Nadir kitaplar, sanat ve edebiyat kitapları ilgimi çekiyor. Naos Libros, Libreria Bardon ve Ivorypress gezdiğim bazı kitapçılar.
Ulaşım
Madrid’in ulaşım sistemi son derece kolay. Ben genelde yürüdüm ve metroyu kullandım. Turistler için seyahat kartı almak da mümkün. Havalimanından şehre ulaşımda treni kullanmak mümkün, her beş dakikada bir tren kalmakta. Taksi ile şehre ulaşmak isteyenler ise 30-40 Euro’yu gözden çıkarmalılar.