Boşnakların yakın tarihte yaşadığı acıları bilmek, yaşanılanlar hakkında...
İmparator’un rüyası
Balkan Turumuz boyunca en merek ettiğimiz şehirlerden olan Bosna Hersek’in başkenti Saraybosna’ya varıyoruz. Burası Paris, Roma, Barselona gibi turistik bir şehir olmaktan çok öte, yakın tarihimizde büyük acıların yaşandığı, yaşanılanların herkes tarafından bilinmesi ve dünya düzeninin nasıl işlediğinin görülmesi açısından çok önemli bir yer. Bu nedenle şehir turuna başlamadan önce Boşnakların yakın tarihte yaşadığı acıları bilmek, yaşanılanlar hakkında biraz bilgi sahibi olmak çok önemli. Bu yüzden Saraybosna gezisi öncesinde yapman gereken ilk iş tarih hakkında biraz bilgi sahibi olman.
Her gezi öncesi olduğu gibi Saraybosna ile ilgili detaylı bir araştırma yapıyoruz. Gezilecek yerler, yapılacak şeyler, alışveriş, yeme içme, ulaşım… Araştırma boyunca okuduğumuz ve hoşumuza giden bir hikâye var. Saraybosna 1463 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından Osmanlı topraklarına katılıyor ve zamanla burası Türklerin Avrupa’da kurduğu en büyük kent oluyor. Fatih Sultan Mehmet, Saraybosna’yı fethettiği günlerde bir rüya görür. Rüyasında Hz. Muhammed, Hz. Ebubekir, Hz. Osman ve Hz. Ali’yi görür, lakin Hz.Ömer’i göremez. Padişahın rüyasını yorumlayan alimler kısaca, Boşnakların Müslüman olacaklarına, sadık kalacaklarına, edep ve haya sahibi olacaklarına, kahraman bir millet olup çok şehit vereceklerini fakat bir gün bu topraklarda adaletin ortadan kalkıp çok kan döküleceğini söylerler. Hikâye ne kadar doğru bilmiyorum ama aradan geçen yüzyıllar sonunda gerçekten de Bosna’da adalet kalkar ve Saraybosna kanlı savaşlara sahne olur.
Güllerle Kaplanmış Şehir
Şehirde gezmeye başladığımızda yerdeki kırmızılıklar dikkatimizi çekiyor. Bunlar gezi öncesinde okuduğumuz Saraybosna gülleri denilen boyalar. Patlayan havan toplarının yarattığı çöküntüler kırmızı reçineler ile doldurulmuş ve buna Saraybosna gülü adı verilmiş. Şehrin birçok yerinde bu tip güller olduğunu öğrenmek üzüntü verici.
Balkanlardaki Osmanlı’ya Hoş geldiniz
Saraybosna’nın kalbi olan Eski Şehir’e geldiğimizde kendimizi adeta Eskişehir ya da Bursa’ya gelmiş gibi hissediyoruz. Nereye baksak bizden bir eser. Avrupa ortasında kendi memleketimizde geziyor gibiyiz.
Bu bölgede yapılan eserlerin çoğu Gazi Hüsrev Bey’in Valiliği sırasında (1521-1541) yapıldığını öğreniyoruz. Hüsrev Bey, Kanuni Sultan Süleyman’ın halasının oğlu.
Başçarşı girişindeki Sebil tüm güzelliği ile bizi karşılıyor. Bu alandan sonra Osmanlı izlerini taşıyan tüm camiler, çarşılar, medreseler, köprüler ve hanlar bizi ilk görüşte etkiliyor. Gezmeye devam edince şehrin mimari yapısındaki farklılaşma hemen dikkatimi çekiyor. Az önce kendimizi Anadolu’da gezer gibi hissederken kendimizi bir anda Saraybosna Katedrali önünde, Avrupa şehrinde buluyoruz. Zaten Saraybosna için Avrupa’nın Kudüsü tanımı bu yüzden yapılıyor. Şehirdeki Boşnaklar Müslüman, Hırvartlar Katolik, Sırplar ise Ortodoks. Bu karma yapı gezi boyunca bize güzel bir şölen sunuyor.
Başçarşı ve girişteki Sebil’den sonra şehirde gezerken görmen gereken en önemli yapı Gazi Hüsrev Bey Camii (1532). Caminin hemen yakındaki Morica Han ise ufak bir mola verip bir şeyler içmek için en ideal yerlerden. Saat Kulesi, Bursa Bezisten, Hünkar Camii (Fatih Camii), Ali Paşa Camii, Ferhadiye Caddesi, Milli Kütüphane ise görmen gereken diğer önemli yerlerden. Tabi Latin Köprüsü’nü unutmamak gerek. 1914’te Arşidük Ferdinand eşi burada Sırp bir milliyetçi tarafından öldürülmüş ve milyonlarca insanın hayatını etkileyen 1. Dünya Savaşı’nın fitili ateşlenmişti. Miljacka Nehri’nin üzerinde tüm masumiyeti ile duran köprüyü izlerken tüm bu yaşananların başlangıç noktası olduğuna insan inanmak istemiyor.
Tünelin Ucundaki Umut
Gezi boyunca en büyük pişmanlığınız ne desen herhalde Umut Tüneli’ni görememek deriz. Burası 3 yıl boyunca kuşatma altında kalan Saraybosnalıları hayata bağlayan bir tünel. 800 m uzunluk, 1 m genişlik ve 1,6 m yükseklikteki tünel kuşatma altında Bosnalıların adeta can damarı olmuş. Tünelin bağlantı noktası olan ev müzeye dönüştürülmüş. Günümüzde müze yaşananları yerinde görmek isteyen ziyaretçilerini bekliyor. Eğer gezi boyunca fırsatın olursa bu tüneli mutlaka ziyaret et.
Mutfakta Bizden Biri Var
Yurt dışında biz adeta yaşamak için yiyoruz desek yeri var. Yabancı tatlara biraz kapalıyız. Ama Saraybosna’da kahvaltıdan akşam yemeğine adeta midemiz bayram ediyor. Her şeyimiz aynı. Cevapcici (ya da cevapi) buranın en ünlü yemeği. Pide arasında, Trakya köftesi kıvamında bir köfte, küp küp soğanlar ile metal tabaklarda servis ediliyor. Köftenin tadı ise tarif edilemez. Biber dolması, sarma, bamya, Bey çorbası (Begova çorbası), baklava, güveç… Aklınıza ne gelirse benzer. Boşnak böreğine değinmeden olmaz, mis gibi börekleri yerinde yemeden sakın dönme. Yalnız börek yanında ayran istersen yoğurt kıvamı bir şey geliyor aklında bulunsun.
Güzel yemeğin üstüne kahve keyfi yapmadan olmaz. Bosna’da kahveler şekersiz olarak, kulpsuz fincanda, bakır tepsiler ile servis ediliyor. Kahvenin yanında şeker dışında lezzetli baklavalar ya da lokumlar servis ediliyor. Eskiden beri kahveye “Türk kahvesi” denilse de zamanla bazı yerlerde bu kavram “Boşnak kahvesine” doğru gidiyor. Kahvemizi içerken duvarda asılı duran Fatih Sultan Mehmet fermanı dikkatimizi çekiyor. Fermanda Bosna’da yaşayan tüm insanlara aynı şekilde davranılması emrediliyor. Bu nedenle Fatih Sultan Mehmet hangi dinden olursa olsun Bosnalılar için çok önemli bir figür.
Bakırcılar Çarşısı’nın Güzel Vitrinleri
Alışveriş için Başçarşı’daki Bakırcılar Çarşısı’nı listenin ilk sırasına ekleyebilirsiniz. Babadan oğula geçen bakır ve altın işletmeciliğinin olduğu şehirde birbirinden güzel hediyeler yer alıyor. Tabi bakır ürünlerin bir kısmını Kapalı Çarşı’da da gördük ama yerinden, biraz daha orijinali almak daha anlamlı. Üstelik Müslüman esnaf Türk olduğumuzu öğrenince güzel muhabbetin yanına hatırı sayılır bir de indirim ekliyor. Bosna kahvesi, tahta kaşıklar, halı, seramik ve şehre özgü ufak hediyelik eşyalar alınabilecekler listesinde.
Keyifle geçen gezinin ardından dönüş vakti. Geziye başlamadan önce ülke tarihinde yaşanılanları okuyunca içimizi bir hüzün kaplasa da Saraybosna’nın günümüzde geldiği noktayı görmek mutluluk verici.