Çoğu yürüme mesafesinde birbirinden güzel gezi noktaları, muhteşem kanalları.
Kanallardan Neon Lambalı Evlere
Amsterdam benim her zaman en sevdiğim şehirlerden biri olmuştur. Çoğu yürüme mesafesinde birbirinden güzel gezi noktaları, muhteşem kanalları ve doğası ile daha önceden 2 kez gitme şansım olan şehri büyük bir keyif ve hevesle balayı tatilimizdeki rotamıza ekliyoruz. Pınar, Amsterdam’a ilk kez gidecek ama ben de en az onun kadar heyecanlı ve hevesliyim.
Şehre ulaştığımızda bir an önce eşyalarımızı otele bırakıp dışarı çıkmak için hevesleniyoruz. Amsterdam’ın iki tane lakabı var; biri “Özgürlükler Şehri”, diğeri ise “Kuzey’in Venedik’i”.
Gezimize şehrin kalbi olan Dam Meydanı’ndan başlıyoruz. Meydana geldiğimizde büyük bir mutluluk yaşıyoruz çünkü meydanda ufak çaplı bir karnaval kurulmuş. Önceki Amsterdam gezilerimde görmeye alışkın olduğum meydan yerine bir sürü renkli ve ışıklı oyuncak, pamuk şekerci tarzı ufak büfe, meydandakilere eğlence imkanı sunuyor. Bölgedeki en önemli yapılar olan Koninklijk Paleis (Kraliyet Sarayı) ve Nieuwe Kerk’i dönme dolabın tepesinden seyretmek tarif edilemez. Üstelik yalnızca bu iki yapı değil dönme dolabın tepesine geldiğimizde tüm Amsterdam ayaklarımız altına seriliyor, muhteşem!
Dam Meydanı’ndan biraz içerilere, şehrin biraz daha sakin olan bölgesinde, kanallar arasında yürüyüşe çıkıyoruz. Amsterdam Kanalları ilk görüşte kendine hayran bırakıyor. Sırf bu kanal çevresindeki yerleşim bile insanı Amsterdam’da yaşamayı düşündürmeye yeter. Kanallar üzerinde toplam 1500’den fazla köprü olduğu söyleniyor. Bu yüzden şehre “Kuzey’in Venedik’i” de deniyor. Kanalları gezmenin en rahat ve keyifli yolu ise kanallar üzerinde düzenlenen tekne turları. Bizim tercihimiz Amsterdam Centraal yani tren istasyonu önünden sefer düzenleyen Holland International. Muhteşem kanallar arasındaki tekne turu tarif edilemez.
Tekne turundan sonra Amsterdam’ın ünlü müze meydanı olan Museumplein’e geliyoruz. Meydanda dikkatimizi ilk çeken yapı ünlü Rijksmuseum. Bunun dışında çevrede Van Gogh Museum ve Stedelijk Museum yer alıyor. Müze meydanındaki yer alan kırmızı beyaz “I amsterdam” yazısı önünde fotoğraf çektirmeden dönmek olmaz.
Sırada ünlü Çiçek Pazarı var. Kanal üzerinde sabitlenmiş tezgâhlarda birbirinden güzel laleleri görünce Amsterdam temasını iyiden iyi yaşıyoruz. Tabi gezi boyunca her yerde gördüğümüz bisikletleri unutmamak gerek. Şehirdeki bisiklet kullanımı bize o kadar yabancı geliyor ki. Ama bisiklete binen iş adamlarını, yaşlıları görünce içimiz de gitmiyor değil, bizde neden olmasın diye iç geçiriyoruz. Hele içinde binlerce bisikletin bulunduğu katlı bisiklet parkını gördüğümüzdeki şaşkınlığımızı anlatamam. Biz yapmadık ama istersen şehri bisiklet kiralayarak da gezebilirsiniz. Yalnız dikkat! Şehirde bisiklet hırsızlığı çok fazla.
Çiçek Pazarı’ndan sonra Spui Meydanı’nı geçip Begijnhof’a geliyoruz. Biz adını telaffuz edemesek de harita üzerinden yerini sorduğumuz yerliler sağ olsun hemen yardımcı oluyor. Burası Spui Meydanı’nın arkasına gizlenmiş bir saklı bahçe. Avluya girdiğimizde dört bir yanımızı birbirinden güzel Amsterdam evleri sarıyor. 1346 yılında Begijnhof’ta manastır yeminleri olmadan rahibe olarak yaşayan Katoliklerin yerini günümüzde yaşlı kadınlar ve öğrenciler almış. Burası istisnasız biraz soluklanıp keyifli bir an yaşaman için en güzel yer.
Sıradaki duraklarımız ünlü balmumu müzesi Madame Tussauds Museum ve yakın konumdaki şehrin tarihini eğlenceli görsel şovlar ile ziyaretçilerine sunan Amsterdam Dungeon adlı interaktif müze. Eğer iki yere de gitmeyi düşünürsen satılan toplu bileti alarak biraz indirim alabilirsin.
Şehirde gezilecek o kadar daha çok yer var ki. Anne Frank Huis, Albert Cuypmarkt, Museum Ons' Lieve Heer op Solder, Rembrandtplein, Westerkerk, Artis Kraliyet Hayvanat Bahçesi, Heineken Experience, Vondelpark… Listedeki en önemli yerlerden sadece bazıları.
Vitrinde Olay Var
Şehrin ünlü yapılarını gezdikten sonra sıra Amsterdam’ın dünyaca ünlü Kırmızı Fener Mahallesi’ne geliyor. Önceden bölgeyi gezme şansım olsa da burası her seferinde insanda soğuk duş etkisi yapılacak bir yer. 1500 yılından sonra kente gelen denizcilerin çeşitli! ihtiyaçlarını karşılamak için kurulan bölge özel şovların düzenlendiği evlerden tiyatrolardan ve shoplardan meydana geliyor.
Bir yandan küçük evlerin neon lambalı vitrinlerinde özel kıyafetleri ile müşteri çekmeye çalışan kadınlara mı yoksa turistik bir cadde gezer gibi bölgeyi el ele gezen yaşlı turistlere mi şaşıralım bilemiyoruz. Öyle ki buralara özel turlar bile düzenleniyor. Turistik yerlerde görmeye alışkın olduğumuz elde bayraklı tur rehberi ve grubu gayet normal bir şekilde bölgeyi geziyor. Tabi hava karardıktan sonra bölgede gezenlerin niyetleri biraz değişiyor :) Burada dikkat edilmesi gereken en önemli şey müşteri vitrinlerde özel kıyafetleriyle duran kadınların fotoğraflarını çekmemen. Fotoğraf çekmek kesinlikle yasak ve yakalandığında aşırı tepki ile karşılaşabilirsin.
Alışveriş Zamanı!
Vee gezinin en eğlenceli anı. Amsterdam’ın her köşesinde birbirinden güzel hediyelik eşya dükkânları var. Buralarda birbirinden eğlenceli hediyelik eşyalar var. Şehre özgü ve eğlenceli hediyelikleri gördükçe bunu kime alsam, bunu kime diye saymaya başlıyoruz. Özellikle yakın arkadaşa alınabilecek çok geyik hediyeler var. Lale soğanları, tahta ayakkabılar, Ajax Futbol Takımı’nın ürünleri, Anne Frank’ın Günlüğü, Hollanda çikolatası ve peynir şehre özgü alınabileceklerin başında geliyor. Tabi bütçe sorunun yoksa ünlü Delfts Blauw marka porselen ürünler, hatta şehirdeki Gassan ve Coster Diamond’da satılan elmaslar da alınabilecekler arasında. Peynir için De Kaaskamer mağazasına, çikolata için Verkade marka ürünlere ya da el yapımı çikolata satan Pompadour dükkânına bakabilirsin.
Külahta Patates Keyfi
Her yerde bahsettiğim gibi bizim yurt dışında yeme içmemiz biraz sıkıntılı. Tanıdık yemek bulduk mu bizden mutlusu yok. Biz aramasak da zaten yemek kültürünün çeşitliliğini Hollanda için söylemek zor. Ticaret ve liman kenti olmasından dolayı şehrin yemek kültürü etkilendiği söylense de dünya genelinde çok da önemli bir yere sahip değil. Öğleleri hafif ve atıştırmalık yiyecek, akşamları ise tam öğün sunan Eetcafe adındaki yerlere bakabilirsin. Çiğ ringa balığı, mayonezle sunulan patates kızartması belegde broodje adındaki sandviç, waffle ve pankekleri her yerde bulmak mümkün. Külah içindeki patates kızartması ise bizim kurtarıcımız :)
Bu arada son olarak I Amsterdam Card’dan bahsetmeden olmaz. Eğer şehirde en az 2 gün kalacak ve tekne turundan önemli müze gezilerine kadar tempolu bir gezi planlıyorsan bu kartı alarak bütçeni biraz daha dengeli kullanabilirsin. Şimdiye kadar birçok kez gezip görsem de Amsterdam ilk fırsatta gezilecek yerler listesinde yerini tekrar aldı bile.