Napoli denince akla ilk gelen pizza olmalı. İtiraf etmeliyim ki...
Napoli tatilimiz diğer İtalya seyahatlerimizden farklı oldu diyebilirim. Öncelikle liman kenti olan Napoli’ de çok fazla göçmen var. Ekim ayının ortasında bile hava 27-28 derecelerde... Düzensiz trafik, kargaşa ve bazı semtlerin tekin olmaması bile bu güzel şehri sevmemi engelleyemedi. Evet, biz Napoli’yi sevdik. İçinde bir parça İstanbul bulduk sanki.
Özellikle mimarisi bana İstanbul’u hatırlattı. Bir anda Karaköy, Galata bölgelerinde İtalyan asıllı mimarların elinden çıkan yapılar gözümün önüne geldi. Yediğim lezzetli yemekler, gezdiğim tarihi mekanlar, deniz kenarında yaptığım yürüyüşler ve bakmaya doyamadiğim harika binalar da bu şehre olan ilgimi pekiştirdi. Sokak aralarında oynayan çocuklar, akşam saatlerinde toplanıp bir şeyler içen gençler ve sabahlara kadar süren sokak eğlenceleri hep yüzümü güldürdü. Ekonomik şartlar nedeniyle Napoli’li gençler sokaklarda eğlenmeyi tercih ediyor diyebilirim. Kuzey İtalya ile ekonomik olarak ciddi farkı olan güneyin yüzünde gülümseme eksik olmasa da yoksulluk göze çarpıyor. Her şeye rağmen İtalya’nın kokusunu, dokusunu, ince zevkini hissettim. Sanat ve estetiğin merkezinde çok keyifli bir tatil yaptım.
Müzeler, Meydanlar ve Heykeller benim....
Avrupa’nın en eski şehirlerden bir tanesi olan Napoli adeta bir açık hava müzesi gibi. Yokuşlu ve tepelik bir şehir olan Napoli’de yürüyerek gezmeyi planladıysam da sıcak hava nedeniyle zaman zaman taksiye bindim. Tepelere çıktıkça evlerin daha da güzelleşip, yerleşim yerlerinin zenginleştiğini fark ettim. Özellikle Chiaia, Posillipo ve Vomero bölgelerini çok beğendim. Yukarılara çıktıkça hava daha da serinledi, ağaçlarla kaplı caddeler ve muhteşem evlerin arasında dolaşmak çok keyif verdi. Beğendiğim bütün sokaklara daldım ve bu bölgede kaybolmaktan korkmadım.
Bir sokak bir başka güzel sokağa götürdü beni. Kendimi Napoli’ye bıraktım. Rehber kitaplarda Chiaia bölgesini okudum ve mutlaka gezmeliyim dedim. Benim gezim kitaplara bağımlı kalmadı, Chiaia’nın bütün sokaklarını ve tepelerini tırmandım; bu sayede bir sürü yer keşfettim.
Alışveriş için enteresan dükkanları, kailiteli kafeleri ve muhteşem yapıları bir arada gördüm. Buraya üç türlü ulaşabilirsiniz. Hava sıcak değilse deniz kıyısından merdiven üstüne merdiven ve yokuş çıkarak, finüküler kullanarak ya da kalabalık ve aceleniz varsa taksi ile. Ben taksi ilea Vomero bölgesine gittim ve taksi kullanmanın avantajını bu şehirde anladım. Zamandan kazandım, son derece yokuşlu olduğu için yürüyerek gezemeyeceğim sokakları ve caddeleri gördüm. Burada taksilerin muhakkak taksimetre açmasını sağlayın. Aksi taktirde Napoli taksicileri genelde kafasına göre de takılabiliyor, dikkat!
Yorulduğumda otelimin bulunduğu son derece merkezi olan Piazza Bellini’ ye geri döndüm. Piazza Belini akşam hava kararınca gençlerin buluşma noktası haline gelen, sabaha kadar süren eğlenceleri ile ünlü bir bölge. Otelimiz buradaydı, çok memnun kaldığımızı belirtmek isterim. Akşam üzeri hava serinledikten ben ise dinlendikten sonra deniz kenarında yürüyüş yaptım. Deniz kokusunu içime çekip, opera binasının karşısında bulunan meşhur büyük tenteli kafede (Gran Caffe Gambrinus) çayımı içtim. Önceden aldığım opera binasına giriş biletimle içini gezdim. Grupla beraber gezilen bina İtalya’nın ikinci önemli operası.
Akşam yemeğinden evvel finükülere binip şehre tepeden bakıp gün batımını izledim. Mimarisine hayran kaldığım şehirde Barok binalar ve kiliseler öne çıkıyor. En önemlileri arasında Duomo, San Lorenze Maggiore ve Sansevero Şapel’i geliyor. Sansevero’da İsa’nın heykelini görebilirsiniz.
İlgisini çekenler arkeoloji müzesine gidebilir. Ben müze Capodimonte’yi merak edip gezdim. Ortaçağ resimleri ve porselen koleksiyonu hoşuma gitti. Tepede kurulu, muhteşem bir parkın içinde yer alan Capodimonte bir zamanlar kraliyet ailesinin avlanma yeriymiş.
Karnınız bu şehirde doymazsa çok az şehirde doyar...
İtalyan mutfağı her daim en sevdiğim diyebilirim. Napoli’nin ise ayrı bir yeri olduğunu söylemem lazım. Napoli denince akla ilk gelen pizza olmalı. İtiraf etmeliyim ki çok fazla pizza düşkünü biri değilim. Napoli’de bu durum tamamen değişti. Havası, unu ve suyu hayatımda tatmadığım bir lezzet çıkardı diyebilirim. Evet hava, un, su ve nem dengesinin pizza üzerinde müthiş etkisi var. Bir tanesi olmazsa pizza tutmuyor. İncecik hamur üzerinde tattığım pizzanın tadı halen damağımda... Öğle yemeği için gittiğimiz 50 Kalo isimli pizzacıda resmen parmaklarımızı yedik. Evet yemeğe 4 kişi gidip her birimiz farklı pizzalar söyledik. Benim pizzam ricotta peynirli ve kabak çiçekliydi. Napoli’ye giderseniz kesinlikle 50 Kalo’da pizza yemenizi tavsiye ederim. Zaten mönüde pizzadan başka bir şey yok. Pizza için diğer adresler ise Di Matteo ve İ Documani. Ayaküstü atıştırıp, gezinize devam edebilirsiniz zira kuyruk çok uzun olup ciddi bir savaş vermeniz gerekebilir. Erken gidip kuyruğa girmekte fayda var derim.
Öğle yemeklerinde pizza, akşam için ise geleneksel küçük aile işletmeleri olan lokal trattoriaları tercih ettim. Osteria della Mattonella bunlardan biri. Makarna ve et ağırlıklı seçimler yaptım. Özellikle kullanılan bütün domates soslarının taze olduğunu söylemem gerek. Napoli’liler uzun saatler süren bir iştahla yemekler yiyorlar. Liman şehri Napoli’de balık yemeden olmaz dedim ve Don Salvatore’ye gittim. Lungo Mare denen bölgede bulunan restoran son derece başarılı. Taze balık ve kabuklulardan oluşan mönü iştah açıcı. Memnun kaldığım hatta en beğendiğim restoran ise kesinlikle Trattoria ise Da Ettore. Baştan sonra harika bir mönü, güler yüzlü sahipleri ve makul fiyatları ile tatmin olmuş şekilde buradan ayrıldım. Restoranlardan bahsederken kafelerden bahsetmemek olmaz. Gündüz saatlerinde veya akşam yemek sonrası müdavimi olduğum Gran Caffe Gambrinus’u herkese tavsiye ediyorum. Napoli’de kahve içiminin son derece sert olduğunu söylemem gerek. Bir diğer lezzet unsuru ise çikolata ve dondurma. Bunun için de doğru adres Guy Odin.
Kısaca özetlersem Napoli tatili öncesi sıkı bir diyet yapmak ve şehir içinde bol bol yürümek az kilo almanızı sağlayacaktır.
Para harcamadan gerçek turist olunmaz...
Napoli modanın başkenti olmasa da Chiaia bölgesinde tasarım dükkanları görmek mümkün. El yapımı şemsiyeler, özel dikim gömlekler, deri aksesuarlar satın alabilirsiniz. Antika ve eskiden hoşlanıyorsanız Villa Comunale’de kurulan pazara gidebilirsiniz. Hediyelik eşyalar özellikle biber şeklinde kolyeler çok meşhur. Çikolata, Makarna, parmesan, mozarella peynirlerini unutursanız havalimanından da çok pahalı olmayan bir şekilde temin edebilirsiniz.
Dünyanın en kolay ulaşılan havalimanı Napolide olabilir mi?
Havalimanı ile otel arası 15 dakika kadar sürdü. Burada önerim havalimanı taksisi değil, otelin size göndereceği taksiye binmeniz olacaktır zira arasında fiyat farkı iki katına çıkabiliyor. Burada ya pazarlık edin ya da otelinizden fiyat alın. Şehir içi ulaşımda taksi ve metro kullanabilirsiniz. Ben tercihimi taksi ve yürüyüş olarak kullandım. Taksinin, eğer kalabalıksanız ucuz olduğunu söylemem gerek. Sabah saatlerinde ve akşam iş çıkışında trafik özellikle ana caddelerde var, dikkat!